126008.fb2
Kumandan Norton çok eskidenberi bazı kadınların uzay gemilerine alınmamaları gerektiğini düşünürdü. Ağırlıksızlık onların göğüslerine insanı fena halde şaşırtan bazı şeyler yapıyordu. Hareketsiz durdukları zaman neyse ama, bir harekete ve ahenkli titreşimlere başladıkları zaman sıcak kanlı bir erkeğin dayanabileceğinden çok daha fazla tahrik edici oluyorlardı. Norton hiç değilse en az bir uzay kazasının, üstü fazla gelişmiş bir bayan subayın kontrol kabininden geçişinin, görevliler arasında yarattığı zihin karışıklığından olduğuna emindi.
Bu teorisini bir defasında, onun bu düşüncelere dalmasına bilhassa yol açan, gemi doktoru Laura Ernst’e açmıştı. İkisinin de birbirini gayet iyi tanıdıklarını açıklamaya gerek yoktu. Yıllarca önce Dünya’da, karşılıklı yalnızlık ve üzüntü anında bir kere beraber olmuşlardı. Bunu bir daha tekrarlamayı düşünmüyorlardı (ancak bundan kim emin olabilirdi), çünkü ikisi için de zaman çok şeyi değiştirmişti. Fakat ne zaman bu güzel yapılı doktor Kaptanın kabinine girse, eski bir tutkunun ani bir sızısı Nor-ton’un içini yakardı. Laura da onun bu hislerinin farkındaydı. İkisi de de bu oyundan gizli bir mutluluk duyuyorlardı. Laura.
„Bili” dedi. „Bizim dağcıları muayene ettim. Kari ve Joe’nin durumları çok iyi — yaptıkları işe göre bütün belirtiler normal. Fakat Will belirli bir bitkinlik ve kilo kaybı gösteriyor. Fazla açıklamaya girmeyeceğim fakat gemide yapmaya mecbur olduğu jimnastiği yaptığını sanmıyorum ve bu işten kaytaran yalnız o değil, santrfüj odasında bazı aldatmalar yapılıyor, bir daha böyle şeyler olursa rapor etmek zorunda kalacağım. Lütfen bunu gemiye yayınla.” „Anlıyorum Doktor, fakat ortada bir mazeret var, biliyorsun adamlarım çok çalışıyorlardı.” „Evet, fakat sadece beyinleri ve parmakları ile, vücutları ile değil — yani kilogram metre ile ölçülen gerçek bir çalışma yapmıyorlar. Eğer Rama’yı keşfedeçeksek gerçek bir bedensel çalışma yapmak zorundayız.” „Yani… sence bunu başarabilir miyiz?” „Eğer tedbirli davranırsak evet. Kari ve ben ikinci platformda solunum aygıtlarımızı terkedeceğimizi varsayarak çok akla yatkın bir plan yaptık. Bu elbette çok şanslı bir rastlantı ve bütün lojistik hesaplarımızı değiştiriyor. Hâlâ oksijeni olan bir dünya fikrine bir türlü alışamadım… böylece sadece yiyecek, su ve ısı elbiselerine ihtiyacımız olacak. Sonra işe başlayabiliriz. Aşağı inmek çok kolay, Yolun büyük kısmını herhalde o muntazam parmaklıkların üzerinden kayarak ineceğiz. Chips’e paraşüt frenli bir tür kızak üzerinde çalışmasını söyledim. Tayfalar için kullanmak tehlikesini göze alamasak bile kumanya ve teçhizat için kullanabiliriz.” „Güzel! bu, yolculuğu on dakikaya indirir, aksi halde iniş bir saatimizi alırdı.” „Yukarı tırmanış tahmininden de zor olacak. İki kez bir saatlik dinlenme dahil altı saat süre tanımayı düşünüyorum. Daha sonra, tecrübe kazanıp kaslarımızı geliştirdikçe bu süreyi yavaş yavaş kısaltabiliriz.” „Ya psikolojik faktörler?” „Böyle bir ortamda ne olacağını kestirmek zor. Karanlık en büyük problem olabilir.” „Ana girişe büyük projektörler koyduracağım. Yanlarında taşıdıkları lambalardan ayrı olarak her keşif kolu üzerlerinde projektörlerden birinin ışığını bulacak.”
„Güzel — bunun çok faydası olur.” „Başka bir nokta daha var; çok tedbirli davranıp merdivenlerin yarısına kadar bir gurup daha yollayarak sonra geri mi çıkaralım, yoksa ilk seferde bütün yolu inelim mi?” „Bol zamanımız olsaydı ben de tedbirli davranırdım, fakat vaktimiz çok az. Bütün yolu inip hemen araştırmaya başlamakta bir tehlike görmüyorum.” „Teşekkürler Laura, ben de bunu bilmek istiyordum. İkinci Kaptana detaylar üzerinde çalışması için talimat vereceğim. Ayrıca herkesin günde yirmi dakika yarım G de santrfüj odasında çalışmasını emredeceğim. Bu seni tatmin eder mi?” „Hayır. Rama’nın dibinde 0,6 G basınç var, ben de bir emniyet payı bırakmak istiyorum. Üç çeyrek G olsun.” „Of… of…” „On dakika süreli…” „Bunu halledebilirim…” „Günde iki kez.” „Laura sen çok zalim ve sert bir kadınsın. Fakat öyle olsun. Haberi tam yemek öncesi yayınlayacağım. Belki birkaç kişinin iştahı kaçar.” Norton, Kari Mercer’i ilk kez olarak böyle huzursuz görüyordu. Her zamanki gibi işini iyi planlamış olan Kari on beş dakika onunla lojistik problemler üzerinde görüştü, fakat bir şeyin onu rahatsız ettiği belli oluyordu. Bunun ne olduğunu kesin olarak bildiği halde Norton, o açılıncaya kadar sabırla bekledi. En sonunda Kari; „Kaptan” dedi. „Bu gurubu yönetmenizin doğru olacağına emin misiniz? Eğer işler yolunda gitmezse… benim feda edilmem daha doğru olur. Hem ben Rama’nın içinde herkesten fazla — elli metre bile olsa. ilerledim.” „Haklısın, fakat artık kumandanın birliklerini yönetme zamanı geldi, hem bu yolculuğun bir öncekinden daha tehlikeli olacağını sanmıyoruz. Bir tehlike sezdiğim anda o merdivenlerden Ay olimpiyatlarına yaraşır hızla çıkacağıma emin ol.”
Başka itirazlar beklediyse de olmadı, fakat Karı hâlâ mutsuz görünüyordu, Norton onun Galvert’i düşündüğünü biliyordu. Sözünü espriyle tamamladı: „Bu tırmanma yarışında da Joe’nin beni geçeceğine iddiaya girerim.” Koca adam biraz rahatlamıştı, yüzünde hafif bir gülümseme dolaştı.
„Hepsi aynı Bili” dedi. „Keşke yanma başkasını olsaydın.” „Yanımda daha önce aşağıda dolaşmış bir kişinin bulunmasını istedim. Myron’u alamıyorum, çünkü Herr Doktor Profesör’e göre onun hâlâ iki kilo fazlası var. Bıyıklarını bile traş etse yararı yok.” „Üç numara kim olacak?” „Henüz karar vermedim. Bu Laura’ya bağlı.” „Kendisi de gitmek istiyor.” „Kim istemiyor ki? Fakat aşağı inebilecekler listesinin başına kendisini koyarsa epey şüphelenirim doğrusu.” Teğmen Mercer kağıtlarını toplayıp kabini terkettik-ten sonra Norton içinde büyük bir yalnızlık hissi duydu. Bütün mürettebatın — onun tahminine göre en az yüzde seksen beşinin — kadın-erkek karşılıklı birtakım duygusal ilişkilere girdiklerini, hatta, başka gemilerde kaptanların da böyle davrandığını biliyordu. Fakat o böyle şeyler yapamazdı. Endeavour’un içindeki disiplin geniş ölçüde, yüksek düzeyde eğitilmiş kadınlar ve erkekler arasındaki karşılıklı saygıya dayanıyorsa da Norton’un durumunun önemi onun daha farklı davranmasını gerektiriyordu. Sorumluluğu tekti ve belirli bir dereceye kadar, en yakın arkadaşlarından bile, uzak durması gerekiyordu. Herhangi yakın bir ilişki, etrafta değişik düşüncelere yol açabilir ve personelin morali üzerinde olumsuz etki yapabilirdi. Bu nedenle iki rütbeden aşağı ilişkiler genellikle önleniyordu. Bunun dışında gemide seksi yöneten tek kural „koridorlarda yapmadıkça ve maymunları ürkütmedikçe serbest” idi.
Endeavour’da dört tane süper şempanze vardı. Gerçeği söylemek gerekirse bu isim pek de doğru değildi, çünkü, geminin insan olmayan bu mürettebatı şempanze soyundan gelmiyordu. Sıfır çekim gücünde uzun ve her-yere dolanabilen bir kuyruk büyük bir avantajdı. Şempanzeleri eğitip insanlara yardım ettirebilme çabaları çok sıkıcı başarısızlıklara yol açmıştı. Bu büyük, kısa kuyruklu hayvanlar üzerindeki deneyler başarısızlıkla sonuçlanınca Süperşempanze şirketi maymun krallığına el atmıştı.
Blackie, Blondie, Goldie ve Brovvnie’nin soyları eski ve yeni dünyanın en zeki örneklerine ve doğa dışı sentetik genlere kadar uzanıyordu. Yetiştirilmeleri ve eğitimleri vasat bir uzay adamı için harcanan parayı hemen hemen eşitti. Fakat onlar da bu harcamalara değdiklerini kanıtlamışlardı. Herbiri otuz kilodan az geliyor ve bir insanın yarısı kadar oksijen ve yiyecek harcıyorlardı. Ev bakımı, basit yemekleri pişirme, alet taşıma ve düzinelerle başka alışılmış işlerde, 2,75 insan yerini tutuyorlardı.
Bu 2,75, şirketin bir sürü zaman. hareket etüdlerine dayanan bir rakamdı. Çok şaşırtıcı ve genellikle itirazlara yol açmasına rağmen gerçeğe benziyordu. Maymunlar günde on beş saat çalışmaktan çok mutlu oluyor ve en sıradan, en sıkıcı işleri yaparken hiç yakınmıyorlardı. Böylece insanları, insan işleriyle başbaşa bırakıyorlardı ki, bir uzay gemisinde bu, hayati önem taşıyan bir yardımdı.
En yakın akrabaları vahşi maymunların aksine, En-deavour’un maymunları uysal, söz dinler ve fazla meraklı olmayan hayvanlardı. Yumurtalıkları alınmış olduğundan seks problemleri de yoktu. Bu da bazı garip davranışlarda bulunmalarını engelliyordu. Dikkatli, evcil ve oto-bur olan bu hayvanlar çok temizdiler, kokmuyorlardı. Mükemmel bir ev hayvanı olabilirlerdi ancak parasal yönden buna kimsenin gücü yetmezdi.
Bütün bu avantajlara rağmen gemide maymun bulundurmak bazı problemlere yol açıyordu. Onlara ayrılmış bir bölüm gerekliydi — ve üzerinde elbette „Maymun Evi” yazıyordu. Birlikte yaşadıkları küçük oda her zaman pırıl
pırıldı, ayrıca televizyon, oyunlar ve programlanmış eğitim makineleriyle doluydu. Kazalardan sakınmak için geminin teknik bölümlerine girmeleri kesinlikle yasaklanmıştı. Bu bölümlerin girişleri kırmızıya boyanmıştı. Maymunlar o şekilde programlanmışlardı ki, psikolojik olarak o işaretleri geçmeleri imkansızdı.
Diğer taraftan haberleşme problemi vardı. Maymunların IQ derecelen’a yakındı ve İngilizce birkaç yüz sözcüğü anlayabiliyor, fakat konuşamıyorlardı. Gerek şempanzelere gerek maymunlara insan sesi gibi ahenkli bir kord vermek mümkün olamamıştı, bu nedenle de onlar işaret diliyle konuşmayı öğrenmişlerdi.
Temel işaretler basitti ve kolayca öğrenilebiliyordu bu nedenle de gemideki herkes alışılmış işaretleri anlıyordu. Fakat gemide akıcı ve düzgün maymunca konuşabilen tek kişi, maymunların bakıcısı — baş kabin memuru Mc Andrevvs idi.
Gemide her zaman yapılan şakalardan biri, Çavuş Ravie Mc Andrevvs’in de bir maymuna benzediğiydi. Bu bir hakaret sayılmazdı, çünkü maymunlar kısa ve renkli postlarıyla, zarif hareketleriyle aslında çok yakışıklı hayvanlardı. Ayrıca çevrelerine karşı sevgi ile doluydular. Tayfaların hepsi içlerinden birine kendi hayvanıymış gibi bağlanmıştı. Norton’un en çok sevdiği Goldie idi.
Fakat maymunlara böyle bağlanmak ortaya başka bir problem çıkarıyordu, bu da onların Uzayda kullanılmalarına karşı çıkanların sık sık ileri sürdükleri bir fikirdi. Maymunlar belirli ve düşük düzeyde işler yapmaya alışmış olduklarından acil bir,durumda hiçbir işe yaramıyorlardı. Kendileri tehlike içinde ^oldukları kadar insan arkadaşları için de tehlike yaratıyorlardı. Onlara uzay elbiselerini kullanmayı öğretme çabaları başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bu iş onların anlayışlarının çok ötesinde ve karmaşıktı.
Kimse bu konu hakkında konuşmak istemiyordu, fakat geminin gövdesinde bir yarık açılsa veya gemiyi terk-etmek için bir emir alınsa, ne yapılacağını çok iyi biliyorlardı. Bu olay uzay tarihinde bir kere olmuştu. Maymunların bakıcısı görevini çok fazlasıyla yerine getirmiş ve öldürdüğü hayvanların yanında kendini de aynı zehirle zehirlemiş olarak bulunmuştu. Bu olaydan sonra hayvanları acısız olarak öldürme görevi hayvanlarla daha az duygusal ilişkiye girebilen birinci tıp subayına verilmişti.
Norton hiç olmazsa bu sorumluluğun kaptanın omuzlarına yüklenmemiş olduğuna çok memnundu. Goldie’yi öldürürken duyacağı vicdan azabından çok azını duyarak öldürebileceği birçok insan tanıyordu.