126008.fb2 Rama ?le bulu?ma - читать онлайн бесплатно полную версию книги . Страница 17

Rama ?le bulu?ma - читать онлайн бесплатно полную версию книги . Страница 17

KAELAKEKUA

Büyükelçi Bose sesinde büyük bir sabır ve uysallıkla: „Bildiğiniz gibi Dr. Perera” dedi „sizin matematiksel meteoroloji bilginize içimizden çok azı erişebilir. Bu nedenle bilgisizliğimize anlayış gösterin.” Uzay biyologu hiç de alçakgönüllü değildi.

„Memnuniyetle,” dedi. „Size bunu en iyi şekilde çok yakında Rama’nın içinde neler olacağını anlatarak açıklayabilirim.” „Güneş ısı dalgaları içeriye ulaştığında Rama’nın içindeki ısı artık yükselmek üzeredir. Son aldığım bilgiye göre donma noktasının üzerine varmış durumda. Yakında Silindirik Deniz’in buzları çözülmeye başlayacak, fakat Dünya’daki su kütlelerinin aksine erime suyun dibinden yukarıya doğru olacak. Bu, birtakım garip etkilere yol açabilir fakat ben daha çok atmosferle ilgileniyorum.” „Atmosfer ısındıkça Rama’nın içindeki hava genişleyecek — ve ana eksene yükselmeye başlayacak. İşte mesele burada. Yer düzeyinde hava oldukça durgun ve Rama’nın saatte sekiz yüz kilometrelik dönüş hızını paylaşıyor. Fakat eksene doğru yükseldikçe bu hızı korumak isteyecek — tabii başaramayacak. Sonuç çok şiddetli rüzgârlar ve anaforlar doğuracak; ben saatte iki-üç yüz kilometre hızla esen rüzgârlar olacağını tahmin ediyorum.”

„Şunu da belirteyim, bunun çok benzeri olaylar Dünyamızda da oluyor. Dünya’nın saatte bin altı yüz kilometrelik dönüş hızını ekvatorda paylaşan hava yükselerek güney ve kuzeye dağıldıkça aynı problemle karşılaşır.” „Ah… Alize rüzgârları! Bunu coğrafya derslerimden hatırlıyorum.” „Çok doğru Sir Robert. Rama yakında çok şiddetli alizelere sahne olacak. Bu rüzgârların birkaç saat süreceğini tahmin ediyorum, sonra bir tür dengelenme sağlanacak. Fakat bu arada kumandan Norton’a en kısa zamanda Ra-ma’yı boşaltmasını bildirmeliyiz. Kendisine gönderilmesini teklif ettiğim mesajı takdim ediyorum.” Norton biraz düş gücü ile kendini Asya veya Amerika’nın ıssız bölgelerindeki dağların eteklerinde kurmuş olduğu bir kampta gecelemekte olduğuna inandırabileceğini düşünüyordu. Uyku torbaları yığını, açılır kapanır iskemleler — masalar, taşınabilir enerji kaynağı, aydınlatma gereçleri, elektrosan tuvaletler ve çeşitli bilimsel araçlarla — bir de bunlara yaşam destek sistemi olmadan çevrede dolaşan kadın ve erkekler eklenince — burası Dünya’nın herhangi bir köşesinden farksızdı.

Her şeyin hava delikleri zinciri boyunca insan eliyle taşınarak ana girişten aşağıya paraşütlü kızaklarla yollanması, sonra tekrar aşağıda dağılmış kızakların toplanarak ambalajlarının da insan eliyle açılması nedeniyle Alfa Kam-pı’nı kurmak çok zor olmuştu. Arasıra fren paraşütleri arızalanmış ve malzeme düzlükte merdivenlerden bir veya birkaç kilometre uzağa düşmüştü. Mürettebattan bazıları uzağa düşen bu malzemeyi gidip getirmeyi teklif etmişlerse de Norton bunu kesin şekilde yasaklamıştı. Acil bir durumda bu yasağı kaldırmayı düşünebilirdi.

Aşağı indirilen bütün bu malzeme burada kalacaktı. Bunların geri taşınması düşünülemezdi — aslında imkânsızdı. Kumandan Norton arasıra bu kadar çok döküntüyü garip şekilde temiz olan bu yerde bırakmak zorunda kalacağından dolayı utanç duyuyordu. Ayrılma zamanı gelince çok değerlenecek zamanlarının bir kısmını feda ederek her şeyi derli toplu bir şekle sokarak bırakmayı düşünüyordu. Belki hiç olmayacak bir şeydi ama milyonlarca yıl sonra Rama başka bir yıldız sistemine girince tekrar ziyaretçileri olabilirdi, Norton onlarda Dünya hakkında iyi bir izlenim uyandırmak istiyordu.

Bu arada çok daha önemli bir sorun ile karşı karşıyaydı. Son yirmi dört saat içinde Merih ve Dünya’dan hemen hemen birbirine benzer iki mesaj almıştı. Mesajların benzerliği garip bir rastlantı oluşturuyordu. Belki de ayrı gezegenlerde yaşayan eşleri böyle bir durumda birbirleri ile dertleşme ihtiyacını duymuşlardı.

ikisi de Norton’a, daha çok dolaylı şekilde, artık büyük bir kahraman olmasına rağmen hâlâ aile sorumlulukları olduğunu hatırlatıyorlardı.

Kumandan bir iskemle alarak kampı çevreleyen ışık havuzunun dışındaki karanlığa yürüdü. Ancak böylece kendi problemleriyle başbaşa kalabilecekti, ayrıca etraftaki karışıklıktan da uzaklaşmak istiyordu. Kamptaki organize karmaşaya sırtını dönerek iskemleye oturdu ve boynunda taşıdığı teype kayda başladı.

„Orjinali şahsi dosyama, kopyeleri ise Merih ve Dünya’ya.” „Merhaba sevgilim. — Evet biliyorum, mektup yazmakta çok tembel davrandım, fakat bir haftadır gemiye ayak basmadım. Gemide bıraktığımız iskelet mürettebat dışında hepimiz Rama’nın içinde, merdivenlerin dibinde Alfa adını verdiğimiz kampta kalıyoruz.” „Şimdi ana düzlüğü incelemek için üç grup yollamış durumdayım, fakat her şeyi yürüyerek yapmak zorunda kaldığımızdan çok yavaş ilerleme kaydediyoruz. Ah bir taşıma aracımız olsaydı… Birkaç elektrikli bisiklet keşif işleri için en mükemmel araç olurdu.> „Benim tıp subayı Dr. Ernst ile tanışmıştın…” Norton bir an düşündü. Laura’yı eşlerinden biri ile tanıştırmıştı… ama hangisi ile… en iyisi burayı çıkarmak…

Az önce söylediklerini sildikten sonra devam etti:

„Benim tıp subayı Dr. Ernst buradan on beş kilometre uzaklıktaki Silindirik Deniz’e giden ilk gruba başkanlık etti ve orasının düşündüğümüz gibi donmuş sudan oluştuğunu kanıtladı. — Fakat bu suyu kimsenin içmek isteyeceğini sanmıyorum. Dr. Ernst’in dediğine göre bu denize sulandırılmış bir organik çorba denilebilir, içinde fosfatlar, nitratlar ve düzinelerle madensel tuz olmasına rağmen en küçük bir hayat işareti — hatta ölü mikroorganizmalar bile — yok. Yani Rama’lıların biyokimyası hakkında hâlâ bir şey öğrenemedik… belki de bizimkinden çok farklı değildir.” Bir şey hafifçe saçlarını okşadı, bütün bu uğraşısı arasında Norton saç traşı olmaya vakit bulamamıştı. Bir dahq uzay başlığını takmadan bu işi halletmeye karar verdi.

„Denizin bu tarafındaki Paris ve diğer şehirlere yaptığımız yolculukların filmlerini görmüşsündür… Londra, Roma, Moskova… bunların içinde bir şey yaşaması için yapıldıklarına inanmak çok zor. Paris büyük bir malzeme deposuna benziyor. Londra birbirine borularla bağlı bir sürü silindir kolleksiyonu ve pompalama istasyonunu andırıyor. Herşey mühürlenmiş; patlayıcı madde veya laser kullanmadan içeri girip incelemeye imkân yok. Bu yolu da başka çare kalmadıkça denemeyeceğiz.” „Roma ve Moskova’ya gelince…” Arkasından bir ses duydu: „Özür dilerim kaptan, Dünya’dan öncelikli bir haber var.” ‘ Norton ‘şimdi ne var’ diye düşündü, insan aileleriyle dertleşmek için birkaç dakika ayıramaz mıydı?..

Mesajı çavuştan aldı o kadar önemli olmadığına kendini inandırmak için çabucak gözden geçirdi. Sonra… ağır ağır yeniden okudu.

Bu Rama Komitesi de nereden çıkmıştı? Neden böyle bir komitenin varlığını şimdiye kadar duymamıştı? Aslında bir sürü derneğin ve profesyonel grubun kendisiyle temas kurmaya çalıştıklarını ve Görev Kontrol’un onu bunlardan çok iyi koruduğunu biliyordu. Eğer bu haber çok önemli olmasaydı ona ulaştırmazlardı.

İki yüz kilometre hızla esen rüzgârlar — birdenbire başlama olasılığı… işte bunlar üzerinde düşünülecek şeylerdi. Fakat son derece sakin bir gecede böyle bir uyarıyı ciddiye almak çok zordu ve tam etkin keşif çalışmalarına obaşlamışken ürkmüş bir fare gibi kaçmak ona çok saçma geliyordu.

Norton bir şeyin etkisiyle yeniden dağılıp gözlerine düşen saçlarını düzeltmek için elini kaldırmıştı ki, hareketini tamamlayamadan dondu kaldı.

Son birkaç saat içinde kaz kez rüzgâr esintisi hissetmişti? Bu o kadar hafif olmuştu ki önemsememişti bile, ne de olsa kendisi yelkenli gemi değil uzay gemisi kaptanıydı. Şu ana kadar hava değişikliklerine en küçük profesyonel ilgi duymamıştı. Acaba ilk Endeavour’un kaptanı onun yerinde olsa ne yapardı? Norton son birkaç yıldır karşılaştığı her zor durumda kendine bu soruyu sormuştu. Bu onun kimseye açmadığı sırrıydı ve hayattaki en önemli şeyleri gibi bu da bir rastlantı sonucu doğmuştu.

Endeavour’un ismini tarihin en önemli gemilerinin birinden aldığını bilmeden gemide birkaç ay kaptanlık yapmıştı. Aslında son dört yüzyıl süresince denizlerde en az bir düzine, uzayda ise iki tane Endeavour olmuştu. Fakat hepsinin atası. Kaptan James Cook’un 1768–1771 yılları arasında Dunya’nın etrafını dolaştığı 370 tonluk büyük kömür gemisiydi.

Norton önceleri basit bir merak iken çabucak büyük bir ilgiye — adeta sabit fikre — dönüşen bir hırsla Cook hakkında ne bulursa okumaya başlamıştı. Belki de şimdi bütün zamanların bu en ünlü kâşifi hakkında Dunya’nın en yetkili kişisiydi ve Cook’un bütün seyir jurnallerinin her bölümünü içten biliyordu.

Bir insanın o kadar ilkel araçlarla o kadar çok şey yapabilmesi inanılır gibi değildi. Ayrıca Cook sadece üstün bir denizci değil, aynı zamanda bir bilim adamı ve — o sert disiplin devrinde bile — bir hümanistti. Adamlarına o zamana göre duyulmamış ve alışılmamış şekilde iyi davranmış, aynı davranışı yeni keşfettiği ülkelerdeki düşman tavırlı vahşilere de tekrarlamıştı.

Hiçbir zaman o fırsatı bulamayacağını bildiği halde, Cook’un Dünya çevresindeki yolculuklarından birini tekrarlamak Norton’un en büyük arzularından biriydi. Bir zamanlar kutup yörüngesinde Büyük Engel Kayalıkları üzerinde uçarken Kaptan Cook’u hayrete düşürecek kadar harikulade fakat kısa bir başlangıç yapmıştı. Bulutsuz bir günün erken saatleriydi ve o, dört yüz kilometre yukarıdan o öldürücü duvarın Oueensland kıyıları boyunca uzanan beyaz köpüklerini seyretmişti.

Kayalıkların iki bin kilometrelik uzantısının üzerinden geçiş beş dakika kadar sürmüş ve Norton, Endeavour’un haftalar süren korkutucu yolculuğunu bir bakışta görebilmişti. Teleskoptan, geminin kayalıklardan yediği ölümcül darbeden sonra tamir için çekildiği Cooktovvn’u gözlemişti.

Bir yıl sonra Hawai Derin Uzay Dinleme Istasyonu’na yaptığı ziyaret onun hiç unutamadığı bir olay daha yaşamasına yol açmıştı. Küçük bir motorla Kaelakekua körfezine yaptıkları yolculukta, çıplak volkanik kayaların arasından geçerken kendisini gerçekten şaşırtan, hatta biraz sarsan derin duygulara kapılmıştı. Kılavuz onun da dahil olduğu bilginler, mühendisler ve astronomlar grubunu 68’in büyük tsunamisinin yok ettiği anıtın yerine konmuş olan parlak metalin yanına götürmüş ve tam deniz kıyısındaki siyah, kaygan kayanın üzerine çakılmış olan küçük plaketin üzerine eğilen Norton, üzerinden küçük dalgalar geçen şu satırları okumuştu:

„BU NOKTANIN YAKININDA KAPTAN JAMES COOK ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR. 14 ŞUBAT 1779. 19 AĞUSTOS 1928 TARİHİNDE COOK YUZELLİNCİ YIL KOMİSYONU TARAFINDAN KONAN ORJİNAL PLAKET, 14 ŞUBAT 2079 TARİHİNDE COOK ÜÇ YÜZÜNCÜ YIL KOMİSYONU TARAFINDAN DEĞİŞTİRİLMİŞTİR.”

Bu, yıllarca önce ve yüz milyon kilometre ötede olmuştu. Fakat böyle anlarda Cook’un ona güven veren varlığını yanında hissediyordu. Şu anda zihninin gizli derinliklerinde ona soruyordu: „Evet Kaptan… bana ne öğütlerdin?” Sağlam karar vermesine yeterli veriler olmayan ve yalnız içgüdüsüyle hareket etmesi gereken durumlarda oynadığı küçük bir oyundu bu. Çok uzaklarda kalmış olan Kaelakekua körfezinden beri Cook’un dehası onun her zaman doğru karar vermesine yardımcı olmuştu.

Haberi getiren çavuş, Kumandanı Rama’mn gecesini derin düşüncelere dalmış seyrederken, sabırla bekledi. Ra-ma’nın karanlığı dört kilometre kadar uzakta araştırma yapan grupların bulundukları yerden hafifçe görülen ışıkları nedeniyle artık kesintisiz değildi.

Norton acil durumda onları bir saat içinde toplayabileceğini düşündü. Evet bu kararı şimdilik yeterliydi.

Çavuşa dönerek: „Şu mesajı Spacecom kanalı ile Rama Komitesi’ne gönder,” dedi. „Uyarınıza teşekkür ederim. Değerlendirecek ve gerekli önlemleri alacağım. Lütfen ‘birdenbire başlamak’ demekle ne kasdettiğinizi açıklayın. Saygılar. Norton. Endeavour Kaptanı.” Kampın parlak ışıkları altında habercinin gözden kayboluşunu izledikten sonra tekrar teybini açtı. Fakat düşünce dizisi kaybolmuştu ve bu gün artık aynı havaya girebileceğini sanmıyordu. Mektup bitirilmek için başka bir günü beklemek zorundaydı.

Görevini ihmal ettiği zamanlarda da Cook onun yardımına gelirdi. Aklına birdenbire zavallı Elizabeth Cook’un on altı yıllık evlilik hayatında kocasını ne kadar aralıklı ve kısa süreli görebilmiş olduğu geldi. Buna rağmen ona altı çocuk vermiş ve hepsinden de çok yaşamıştı.

Kendisinden ışık hızıyla on dakika uzakta olan eşlerinin yakınmaya hakları yoktu…