126008.fb2 Rama ?le bulu?ma - читать онлайн бесплатно полную версию книги . Страница 18

Rama ?le bulu?ma - читать онлайн бесплатно полную версию книги . Страница 18

BAHAR

Rama’da geçirdikleri ilk gecelerde uyumak pek kolay olmamıştı. Karanlık ve onun gizlediği sıralar onlara çok bunaltıcı geliyordu. Fakat en tedirgin edici olan etken sessizlikti. Ses yokluğu hiçbir zaman doğal bir ortam değildi. İnsanın bütün duyularının her zaman bazı verilere ihtiya. cı oluyordu. Eğer duyular bunlardan yoksun kalırlarsa, zihin bunların yerine geçecek şeyleri kendisi yaratırdı.

Ve uyuyanların çoğu garip sesler, hatta insan sesleri duyduklarından yakınmaya başladılar. Bunların bir hayal ürünü olduğu kuşkusuzdu, çünkü uyanık olanlar bir şey duymuyorlardı. Sonunda Gemi Doktoru Ernst çok basit fakat etkili bir tedavi yöntemi buldu. Uyku devrelerinde kampta artık çok hafif ve yatıştırıcı bir müzik çalınıyordu.

Bu gece Kumandan Norton bu tedaviyi gereksiz buldu. Kulaklarını zorlayarak karanlığı dinliyor, ne duymayı umduğunu çok iyi biliyordu. Arasıra çok hafif bir rüzgâr yüzünü okşuyorsa da bunlar, uzaklardan şiddetlenen bir fırtınanın beJirtüeri olmaktan çok uzaktı. Diğer taraftan keşif grupları anormal bir durum rapor etmemişlerdi.

Sonunda gemi saatiyle gece yarısına doğru o da uyudu. Her zaman kampta bir nöbetçi ve acele bir haber gelmesi olasılığına karşı bir muhabere tayfası nöbette bırakılıyordu. Başka bir önlem almaya gerek görülmemişti.

Norton’u ve bütün kampı bir anda uyandıran sesi hiçbir kasırga çıkaramazdı. Sanki gök üzerlerine çöküyor veya Rama ortasından iki parçaya ayrılıyociu. Önce bir şey yırtılıyormuşcasma korkunç bir cayırtı, arkasından da milyonlarca kristal ev yıkılıyormuşcasına uzun süreli cam kırılması çatırtıları duyuldu. Birkaç dakika süren bu kulakları sağır edici gürültü onlara saatler gibi gelmişti. Hafifleyerek devam eden gürültü biraz uzaklaşınca Norton radyo teması kurabildi. „Giriş kontrol! Ne oluyor?” „Bir saniye Kaptan. Ses denizden geliyor, projektörü oraya tutuyoruz.” Sekiz kilometre yukarda, Rama’nın ekseninden Giriş Kontrol’un ışığı düzlükte dolanarak ilerledi. Denizi bulduktan sonra onu izleyerek yavaş yavaş yukarılara tırmandı. Silindirik yüzeyin dörtte birini gitmişti ki birden durdu.

Orada, gökyüzünde — orayı gökyüzü olarak düşünme hatasını hala yapabiliyorlardı — olağanüstü şeyler oluyordu. İlk bakışta Norton’a deniz kaynıyormuş gibi geldi. Deniz artık ebedi kışın etkisiyle durgun ve donmuş durumda değildi. Kilometrelerce genişlikte çok büyük bir bölge renk değiştiriyor ve geniş bir beyaz şerit buzun üzerinde ilerliyordu.

Birdenbire bir kilometre genişliğinde bir dilim, açılan bir kapı gibi, yukarı kıvrılmaya başladı. Yavaş yavaş ve akla durgunluk veren bir heybetle projektörün ışığı altında pa-rıldıyarak ve ışıldıyarak göğe doğru yükseldi…. sonra geri kayarak suların altında kaybolurken, büyük bir gürültü ile düştüğü yerden köpüren sular, dev dalgalarla her yana saldırdı.

O anda Kumandan Norton ne olduğunu birden kavradı. Buzlar çözülüyordu. Bütün geçen günler ve haftalar boyunca denizin derinliklerinde erime başlamıştı. Düşen buzların büyük gürültüsü dünyayı doldurarak hala Rama’nın göklerinde yankılanmakta olduğundan düşüncelerini toparlamak zordu. Buna rağmen Norton bu dramatik görüntünün nasıl oluştuğuna bir açıklama bulmaya çalışıyordu. Dünya’da donmuş bir göl veya nehirde buzlar çözülmeye başladığı zaman böyle şeyler olmazdı.

Fakat… elbette! Şu anda Bunun nasıl olabildiği açıkça ortadaydı. Güneş ısısı Rama’nın gövdesinden sızarak içeri işleyince denizdeki buz dibinden çözülmeye başlamıştı. Suya dönüşen buzun daha az bir yer kapladığı bilinen bir şeydi. Demek ki deniz, üst tabaka kalın buzun altında eriyerek alçalmış ve onu desteksiz bırakmıştı. Bunun yarattığı gerilim günden güne artmıştı, şimdi ise Rama’nın ekvatorunu çevreleyen buz, ana dayanağını kaybetmiş bir köprü gibi çökmekteydi. Artık buz yüzlerce yüzen adaya bölünmekte, bunlar da üzerinde yüzdükleri denizde birbirleriyle çarpışıp sıkışmaktaydılar. Bu durum hepsi eriyinceye kadar sürecekti. New York’a kızaklarla gitmek için yaptıkları planı hatırlayınca Norton kanının donduğunu hissetti.

Gürültü ve kargaşa yavaş yavaş azalıyordu. Buz ile su arasındaki savaşta geçici bir uzlaşma sağlanmıştı. Birkaç saat sonra, ısı yükselmeye devam ettikçe, son buz kırıntıları da yok olacaktı. Fakat uzun devrede. Rama Güneş etrafında dolanıp tekrar yıldızlararası gecede yol almaya başlayınca, zafer gene buzun olacaktı.

Norton duruma hakim olması gerektiğini düşündü ve radyodan denize en yakın grubu aradı. Teğmen Rodrigo’-nun hemen cevap vermesi onu çok sevindirmişti Hayır, su onlara ulaşamamış, büyük dalgaların hiçbiri uçurumu aşamamıştı. Teğmen Rodrigo sakin bir şekilde ekledi.

„Böylece denizin yüksek bir uçurumla ayrılma nedenini de öğrenmiş oluyoruz.” Norton onun dediğini sessizce kabul etmesine rağmen bu açıklamanın güney kıyılarının neden on kat daha yüksek uçurumla ayrılmış olduğunu pek belirtemediğini düşünüyordu.

Ana girişteki projektör denizin çevresinde dönmeye devam ediyodu. Canlanan deniz yavaş yavaş sakinleşmekte ve devrilen buz parçaları artık etrafa köpükler saçarak yayılan dev dalgalar yaratmamaktaydı. Ana kargaşa sona ermişti.

Fakat Rama artık sessiz değildi, uzun uykusundan u-yanmıştı. Sık sık aysberglerin birbirine çarpmasından veya sürtünmesinden doğan sesler duyuluyordu.

Norton baharın biraz geç geldiğini düşündü, fakat artık kış sona ermişti.

Ve tekrar rüzgar başlamıştı, hem de eskisinden daha kuvvetli şekilde… Rama onları yeterince uyarıyordu; artık gitme zamanı gelmişti.

Yarı yola yaklaştığı zaman Norton yukardaki ve aşağıdaki görüntüleri gizleyen karanlığa bir minnet duydu. Üstünde on binden fazla basamak uzandığını bilmesine ve bunların nasıl dik helezonlar çizerek yükseldiğini gözlerinde canlandırabilmesine rağmen, bunların yalnız küçük bir bölümünü görebilmesi, görüntüyü daha dayanılır şekle sokuyordu.

Bu onun merdivenleri ikinci çıkışıydı, birincide yaptığı hatalardan oldukça ders almıştı. Bu düşük çekim gücünde insanda hızlı çıkma arzusu uyanıyordu. Her adım o kadar kolaydı ki yavaş ve uyumlu adımlarla bir tırmanış yapmak bu merdivenleri ilk kez çıkan bir kimse için imkansızdı. Fakat acele uyumsuz adımlarla başlanan bir çıkışta ilk bin basamaktan sonra kaslarda ve kalçalarda garip ağrılar beliriyor, varlığı hiç akla gelmeyen kaslar protestoya başlıyorlardı. Bu nedenle de daha uzun dinlenme devreleri gerekiyordu. Tırmanışın sonuna doğru dinlenmeye, tırmanmaktan daha çok zaman ayırmak zorunda kalmış, bu bile yeterli olmamıştı. Tırmanışı izleyen iki gün ağrılı bacak krampları çekmişti. Eğer geminin ağırlıksız ortamında olmasaydı yürüyecek gücü bile bulamayacaktı.

Bu nedenle bu kez kendine eziyet edercesine bir yavaşlıkla, tıpkı yaşlı bir adam gibi, tırmanmaya başladı. Düzlüğü en son terkeden o olmuştu, adamları onun üzerinde yarım kilometre uzunluğunda bir dizi oluşturuyorlardı. Göze görünmeyen eğri merdivenlerde başlıklarmdaki ışıkların oynaşarak uzayışı tuhaf bir görüntüydü.

Görevin böyle başarısızlıkla sonuçlanmasına üzülüyordu. Bunun geçici bir geri çekiliş olmasını diledi. Ana girişe vardıkları zaman atmosferdeki karışıklığın dinmesini bekleyebilirlerdi. Belki de orası fırtınanın merkezi olduğundan atmosfer durgun olacaktı. Orada başlayacak fırtınanın geçmesini güven içinde beklemeleri mümkün olabilirdi. Bulundukları yer ile Dünya’yı karşılaştırdı. En durgun şartlarda bile Dünya’nın meteorolojisi fevkalâde kompleks bir durum gösteriyprdu. Birkaç yüzyıldır süregelen incelemelere rağmen Dünya’ya ait hava tahminleri hâlâ güvenilir değildi. Rama ise tümüyle yeni bir sistem olmakla kalmayıp son birkaç saatte yükselen birkaç derecelik ısı nedeniyle çok hızlı değişikliklere sahne oluyordu. Aklını kurcalayan bir nokta da tümüyle değişik yönlerden gelen birkaç sert rüzgâr sağnağı dışında henüz kendisinden kaçtıkları kasırganın bir belirtisinin olmayışıydı.

Artık beş kilometre tırmanmışlardı, düşük ve gittikçe azalan yerçekiminde bu yolculuk Dünya’da iki kilometreden daha az bir tırmanışa eşitti. Eksenden — üç kilometre uzaklıktaki üçüncü platformda bir saat kadar dinlenerek hafif şeylerle karınlarını doyurdular ve bacaklarına masaj yaptılar. Burası rahatlıkla nefes alabilecekleri son noktaydı. Tıpkı eski zaman Himalaya dağcıları gibi oksijen cihazlarını burada bırakmışlardı, şimdi onları son tırmanış için yeniden takıyorlardı.

Bir saat sonra birinci platforma varan basamakları bitirmişlerdi. Önlerinde tırmanacak bir kilometre kalmıştı. Neyse ki çekim artık Dünya’nın yüzde birkaçı kadar azalmıştı. Yarım saat daha dinleniş, dikkatli bir oksijen kontrolü, artık son tırmanış için hazırlardı.

Norton bir daha adamlarının önünde, birbirinden yirmişer metre aralıklarla tırmanmalarını kontrol etti. Bu noktadan ötesi çok yavaş, dikkatli ve son derece sıkıcı bir tırmanış olacaktı. En iyi usul bütün düşüncelerden sıyrılarak tırmandığı basamakları saymaktı — yüz., iki yüz., üç yüz., dört yüz…

Bin iki yüzüncü basamağa gelmişti, birdenbire bir gariplik olduğunu farketti. Hemen gözlerinin önündeki basamakların üzerinde parlayan ışık, olması gereken renkte değildi — ve çok da parlaktı.

Kumandan Norton durumunu kontrola veya adamları-rmı uyarmaya vakit bulamadan her şey birkaç saniye içinde oluverdi.

Işığın sessiz bir darbesiyle Rama’da birden şafak söktü.