126008.fb2
Jimmy ana giriş yönüne döndüğü zaman Rama’nın kuzey ucunun inanılmayacak kadar uzakta olduğunu gördü. Üç dev merdiven bile bu dünyanın o ucunu kapatan kubbenin önünde silik bir Y şeklinde görülüyordu. Silin-dirik Deniz’in şeridi, eğer İkarus gibi ince kanatlarından biri kırılacak olursa, onu yutmayı bekleyen geniş ve tehdit edici bir engeldi.
Fakat bu yolu bir problemle karşılaşmadan gelmişti, şimdi kendisini biraz yorgun hissetmesine rağmen artık korkacak bir şey olmadığını biliyordu. Daha getirdiği yiyecek ve suya dokunmamıştı bile ve dinlenmeyi düşünemeyecek kadar da heyecanlıydı. Dönüş yolculuğunda rahatlayacak ve dinlenecekti. Diğer taraftan yuvaya dönüş yolculuğunun gelişten yirmi kilometre daha kısa sürebileceğini düşündükçe neşesi yerine geliyordu. Denizden kurtulduktan sonra kuzey kıtasında herhangi bir yere acil iniş yapabilirdi. Bu oldukça sıkıcı bir şey olacaktı, çünkü uzun ve yorucu bir yürüyüş yapmak zorunda kalacaktı — daha kötüsü Yusufçuk’u terk etmek zorunda kalacaktı.
Artık Büyük Boynuz’a doğru yükseklik kazanıyordu. Boynuz’un sivri ucu hâlâ onun bir kilometre önüne uzanıyordu, Jimmy bazen bütün Dünya’nın üzerinde döndüğü eksenin bu olduğu düşüncesine kapılıyordu.
Büyük Boynuz’un ucuna yaklaştığı zaman garip bir hisse kapıldığını farketti. Bir önsezi… fiziksel olduğu kadar ruhsal bir rahatsızlık çökmüştü üzerine. Birdenbire aklına bir zamanlar okuduğu ve onu şu anda büsbütün huzursuz eden, bir cümle geldi: „Birisi mezarının üstünde yürüyor.” İlk önce bu hissi önemsememeye çalışarak düzgün şekilde pedal çevirmeye devam etti. Ana girişe henüz anlam veremediği böyle bir keyifsizliği bildirmeye hiç niyeti yoktu, fakat üstündeki gerginlik arttıkça durumunu arılatmanın daha iyi olacağını düşünmeye başladı. Bu ruhsal bir durum olamazdı, eğer öyle olsaydı, zihni şu andaki kadar güçlü çalışamazdı ve diğer taraftan artık iyice derisinin karıncalanmaya başladığını hissediyordu.
Ciddi şekilde tehlikenin kokusunu almaya başlamıştı. Boşlukta aracını durdurarak durumunu incelemeye başladı. Bu sarsıcı ve ağır duyuların onun için yeni bir şey olmayışı durumu daha da güçleştiriyordu. Jimmy bunlarla daha önce de karşılaşmıştı, fakat nerede olduğunu hatırlamıyordu.
Çevresine göz gezdirdi. Hiçbir şey değişmemişti. Büyük Boynuz’un sivri ucu birkaç yüz metre üstünde Rama’nın gökyüzünü bütün heybeliyle kaplıyor, sekiz kilometre aşağıda, güney kıtasının hiçbir insanın göremeyeceği harikalarla dolu karmaşık yapıları uzanıyordu. Bu tümüyle yabancı fakat ana hatlarını oldukça tanıdığı görüntüde onda bu hisleri uyandıracak bir neden göremedi.
Elinin arkasını bir şey gıdıklıyordu, bir an orada bir böceğin yürüdüğünü sandı ve bakmadan diğer eliyle böceği kovmaya çalıştı. Bu hareketin yarısına gelmişti ki ne yaptığının farkına vardı. Gıdıklanmanın nedenini anlamaya çalışırken aptallığına da kızıyordu. Elbette… şimdiye kadar kimse Rama’da bir böcek görmemişti…
Elini kaldırarak büyük bir şaşkınlıkla incelemeye başladı çünkü gıdıklanma hissini hâlâ duyuyordu. Az sonra elindeki bütün tüylerin dimdik havada durduğunu gördü. Bütün kol tüyleri de dirseğine kadar aynı şekildeydi. Elferiyle kontrol ettiği zaman saçlarının aa dimdik olduğunu anladı.
Demek mesele buydu. Şu anda son derece güçlü bir elektrik alanı içindeydi. Onu huzursuz eden ağır baskı bazen Dünya’daki yıldırımlı-şimşekli fırtınalarda üzerine çöken sıkıntının benzeriydi.
Bu buluşun getireceği sonuçları bir an içinde kavrayan Jimmy paniğe kapılmak üzereydi. Daha önce hayatında gerçek bir tehlike içinde hiç bulunmamıştı. Bazen bütün uzay adamları gibi çok yer kaplayan teçhizatın yarattığı sıkıntı ve sinirlilik anları olmuş, bazan da tecrübesizlikten doğan hatalar nedeniyle korkulu bir durum içinde bulunduğunu sanmıştı. Fakat bu olayların hiçbiri birkaç dakikadan fazla sürmemiş ve genellikle kendisi bunları çözümleyip telaşına gülmüştü.
Bu kez o kadar kolay kurtulabileceğe benzemiyordu. Kendini her an üzerine ateşlerini boşaltabilecek dev güçlerin hüküm sürdüğü düşman bir gökte çıplak ve yalnız hissediyordu. Kolaylıkla kırılabilecek bir yapıya sahip olan Yusufçuk, artık onun için en sağlam bir örümcek ağından daha az dayanıklıydı. Fırtınanın ilk patlaması onu çok küçük parçalara ayırabilirdi. Telaşla seslendi: „Ana giriş, çevremde durgun elektrik oluşuyor. Her an bir fırtına patlayabilir.” Sözlerini bitirdiği anda arkasında titreşen ışığı fark-etti. ilk gürlşmenin çatırdısı ona ulaştığı zaman içinden ona kadar saymıştı. Bu üç kilometre demek oluyordu… Yani küçük boynuzların çevresinde bir şeyler olmaya başlamıştı. Onlara doğru baktığında altı iğnenin her birinin ateşler içinde olduğunu gördü. Sanki her biri birer yıldırım kaynağıymış gibi uçlarında yüzlerce metreye uzanan çatallı şerareler dansediyordu.
Gerilerde olan şeyler daha büyük çapta Büyük Boy-nuz’un sivri ucunda da olmaya başlayabilirdi. Yapacağı en doğru şey bu tehlikeli yapıttan mümkün olduğu kadar uzağa kaçmak ve sakin hava aramaktı. Tekrar pedal çevirmeye ve Yusufçuk’a büyük bir yük yüklememeye çaba
sarf ederek hız kazanmaya çalıştı. Aynı zamanda, bunun yüksek çekim bölgesine girmek anlamına geldiğini bildiği halde, yükseklik kaybetmeye başladı. Böyle bir riski göze almaya hazırdı. Sekiz kilometre onun hesabına göre yerden yeterli bir yükseklikti.
Büyük Boynuz’un uğursuz sivri ucu henüz göze görünür şerarelerden uzaktı, fakat çevresinde muazzam bir potansiyelin toplanmakta olduğu kuşkusuzdu. Zaman zaman arkasındaki gökgürültüleri Rama’nın içinde yuvarlanarak büyük patlamalar oluşturuyordu. Birden Jimmy böyle açık ve temiz bir havada fırtına olmasının ne kadar garip olduğunu düşündü. Sonra, bunun olağanüstü bir meteorolojik olay olmadığını anladı. Aslında bu, Rama’nın güney kubbesinin derinliklerinde gizli bir kaynaktan gelen önemsiz bir enerji sızıntısıydı. Fakat neden şimdi olmuştu? Daha önemlisi bunu ne izleyecekti? Şimdi Büyük Boynuz’un ucunu biraz geçmişti ve az sonra herhangi bir yıldırım boşalmasının sınırı dışına çıkacağını umuyordu. Fakat bu kez de karşısına yeni bir problem çıkmış, hava anaforlar içinde çalkalanmaya başlamıştı. Jimmy, Yusufçuk’u kontrol etmekte güçlük çekiyordu. Nereden ortaya çıktığı belli olmayan bir rüzgâr ortalığı karıştırmıştı ve daha şiddetlenirse bisikletin ince iskeleti tehlikeye girecekti. Bütün gücüyle pedal çevirerek hava darbelerini hız ve vücudunun hareketleriyle önlemeye çalıştı. Yusufçuk zaten onun vücudunun bir uzantısı gibiydi. Bu hareketleriyle kısmen başarılı olmasına rağmen bisikletin ana kirişinden gelen hafif protesto çatırtıları ve her rüzgâr sağanağında kanatların aşağı yukarı oynayış şekli hiç hoşuna gitmiyordu.
Diğer yandan onu endişelendiren başka bir şey daha vardı. Büyük Boynuz yönünden geldiğini sandığı ve gittikçe güçlenen bir fısıltı duymaya başlamıştı. Bu tıpkı büyük basınçla gelen gazın bir supaptan yaptığı kaçak nedeniyle çıkardığı sese benziyordu. Jimmy savaşmakta olduğu ani rüzgârla bunun bir ilişkisi olup olmadığını merak etti. Fakat nedeni ne olursa olsun bu da zaten fazlasıyla var olan dertlerine bir yenisini eklemişti.
Zaman zaman bu olağanüstü olayları, heyecandan ve yorgunluktan nefesi kesilmiş halde, ana girişe özetliyordu. Fakat oradan kimse ona bir öğüt veremiyor hatta neler olduğuna dair bir fikir bile yürütemiyordu. Ancak, artık onları bir daha görme umudunu yitirmeye başlamasına rağmen, arkadaşlarının sesini duymak Jimmy’ye güven veriyordu.
Havadaki anafor ve çalkalanma artmakta devam ediyordu. Sanki büyük bir hava akıntısına kapılmıştı — Bunu da bir zamanlar Dünya’da çok yükseklerde planör kullanırken rekor denemek için yaptığını hatırlıyordu — Fakat böyle berrak bir günde Rama’nın içinde böyle güçlü hava akımı yaratan ne olabilirdi? Bu kez kendine doğru soruyu sormuştu. Biraz düşündükten sonra da doğru cevabı buldu.
Duyduğu fısıltı Büyük Boynuz’un çevresinde biriktirdiği kuşkusuz olan aşırı iyonlaşmayı taşıyan elektrik rüzgârından oluşuyordu. Elektrik yüklü hava Rama’nın ekseni boyunca yayılmaya ve arkasında kalan yüksek basınç merkezi de oraya akan havayla dolmaya başlmıştı.
Arkasında kalan ve artık onu çok tehlikeli şekilde tehdit eden dev iğneye bakarak, ondan patlayacak fırtınanın sınırlarını saptamaya çalıştı. Belki de en iyi taktik kulağına güvenerek uçmak ve o uğursuz tıslamadan mümkün olduğu kadar uzağa kaçmaktı.
Fakat Rama ondan bu şansı esirgedi. Arkasında bir alev tabakası parladı. Jimmy, Büyük Boynuz’un ucundan uzanan bir alevin altı şeride ayrılarak her birinin küçük boynuzlardan birinin ucuna uzandığını görebilecek zamanı buldu… Sonra hava darbesi ona yetişti.