126008.fb2
Yeni yörüngesinin hatları daha belirgin şekilde ortaya çıktıkça, Rama’nın kendisini yaklaşan felaketten kurtarabileceğini düşünmek artık imkânsızdı. Erimiş ve kaynayan hidrojen cehenneminin yarım milyon kilometreden daha yakınından geçen bir yörüngeden ancak birkaç kuyrukluyıldız sıyrılabilmişti. Böyle bir yaklaşmaya hiçbir katı madde dayanamazdı. Rama’nın dış kabuğunu oluşturan sert karışım daha bu uzaklığın on katında erimeye başlardı.
Endeavour artık kendisi için tehlikeli olan sınırı geçerek herkesi rahata kavuşturmuştu. Güneş’le arasındaki uzaklığı da gittikçe açıyordu. Rama ise Güneş’e yaklaşabileceğinden çok daha yakın bir yörünge izliyordu. Artık Korona’nın en dış saçaklarının içindeydi. Endeavour’ dakiler bu dramın son perdesini tribünden izlemeye hazırlanıyorlardı.
Sonra, Güneş’ten beş milyon kilometre uzakta ve gittikçe hızlanırken Rama kozasını örmeye başladı. O ana kadar Endeavour’un teleskoplarının en son gücü ile küçük, parlak bir çubuk gibi gözüküyordu. Birden tıpkı ufukta sisler içinden görülen bir yıldız gibi, ışıklar saçarak parıldamaya başladı. Bu haliyle sanki parçalandığı etkisi uyandırıyordu. Görüntünün dağıldığını gördüğü an Norton böyle harikulade bir şeyin yok oluşundan büyük bir üzüntü duydu. Sonra birden Rama’nın hâlâ orada olduğunu, fakat çevresinin titreyen sisli bir ışıkla kaplanmış bulunduğunu anladı.
Ve birden bu da kayboldu. Bu kez parlak, yıldıza benzer ve belirgin bir disk vermeyen bir cisim ortaya çıkmıştı… sanki Rama birden büzülerek küçük bir top halini alıvermişti.
Onlar ne olduğunu anlayıncaya kadar uzun bir süre geçti. Rama gerçekten kaybolmuştu. Şimdi yüz kilometre çapında, mükemmel bir yansıtıcı küre ile çevrilmişti. Bütün görebildikleri; Güneş’in, bu kürenin onlara o; dönük yüzeyindeki yansımasıydı. Bu koruyucu köpüğün j ortasında Rama, Güneş cehenneminden tümüyle korunuyordu.
Saatler geçtikçe köpük şekil değiştirmeye, Güneş’in o bölgedeki görüntüsü de uzamaya, bozulmaya başladı. Küre gittikçe bir elips şekline dönüşüyor ve uzun ekseni de Rama’nın uçuş yönünü gösteriyordu. Bu andan itibaren iki yüz yıldan beri devamlı olarak Güneş’i izleyen çeşitli robot rasathanelerden normal dışı durum bildiren ilk raporlar gelmeye başladı.
Rama’nın çevresindeki bölgede Güneş’in manyetik alanında bir şeyler oluyordu. Korona’yı bir ağ gibi ören ve korkunç sıcak iyonize gaz kütlelerini bazen Güneş’in ezici çekim gücünü bile tanımayan bir hızla bir milyon kilometreye kadar fırlatan güç çizgileri, bu parlak elipsin çevresinde şekillenmeye başlamışlardı. Henüz gözle bir şey görülemiyordu, fakat yörüngedeki araçlar manyetik akımdaki ve ultra violet radyasyondaki her değişimi anında haber veriyorlardı.
Şimdi artık göz bile Korona’daki değişikliği görebiliyordu. Güneş’in dış atmosferinin yukarılarında, yüz bin kilometre kadar uzunlukta, hafifçe parıldayan bir boru veya tünel belirmişti. Bu tünel Rama’nın izlediği yörüngeye eğilmişti ve Rama… veya onu çevreleyen koruyucu köpük… parıldayan bir baş gibi, her an gittikçe hızlanarak, peşinde bu hayalet tünelle birlikte Korona’nm için — do ilerliyordu.
Roma harekete başladığı ilk anlarda yalnız hız kazanıyordu, şimdi ise saniyede iki yüz bin kilometreden fazla hıza ulaşmıştı. Artık Güneş’in esiri olması gibi bir problem kalmamıştı. Sonunda Rama’nın taktiği ortaya çıkmıştı; Güneş’e o kadar yaklaşmasının sebebi, onun enerjisini kaynağında çalmak ve son ve bilinmeyen hedefine giden yolda daha hızlı olabilmek için bu yoldan hız ve enerji kazanmaktı.
Anlaşıldığına göre enerjiden de fazla şeyler alıyordu. Kimse bunun ne olduğundan emin olamazdı, çünkü en yakın gözlem araçları otuz milyon kilometre uzaktaydı. Fakat Güneş’ten Rama’ya doğru bir madde akımı olduğuna dair belirtiler vardı. Sanki Rama uzayda geçen on bin asrın sızıntılarını ve eksiklerini tamamlıyordu.
Hızlanarak… daha da hızlanarak Rama, şimdiye kadar hiçbir cismin ulaşamadığı kadar büyük bir hızla Güneş’in çevresinde döndü, iki saatten az bir sürede hareket yönü doksan dereceden fazla sapmıştı. Bu da; barışçı bir niyet taşıdığının ve son derece rahatsız ettiği dünyalara hiçbir ilgi duymadığının son ve kesin kanıtıydı. Artık Güneş’in çevresinden, bütün gezegenlerin içinde dolaştığı bölgenin dışına, güney göklerine düşmeye başlamıştı.
Son hedefi olup olmadığı hakkında kesin bir şey söylenemezdi, ama Rama, Büyük Macellan Bulutu’nun tam ortasına ve Samanyolu’nun ötesindeki yalnız uçurumlara gidiyordu.