37703.fb2
Zelzele unutulmuştu. Yardım heyetinin çadırlar, sandıklar vesairesi belediye karşısında Zincirli Hanın avlusunda açılmamış duruyordu.
Âza arasında kekeme reisten başka iki doktor, iki cerrah, üç idareci, bir düzüneden fazla sıhhiye memuru, hastane hademesi vesaire vardı. Hattâ Sarıpınarda evli bir kızı ve torunları olan bir tabur imamı bile kendini heyete sokturmanın yolunu bulmuştu.
Heyetin halka yapacağı yardım bulunmadığı için şimdilik halk heyete yardım ediyor ve muhterem misafirleri ağırlamak için elden gelen yapılıyordu. Belediye reisi Reşit Bey, kasabanın en mamur evi olan evinin kapılarını - derebeyi atalarının ruhunu şadedecek bir cömertlikle - ardına kadar açmıştı. Ziyafetlerin ardı arası kesilmiyordu. Ondan geri kalmak istemiyen öteki «şraf ve belediye reis namzetleri de misafirlerin bulundu-, ğu Meşrutiyet ve Gündoğdu otellerine cibinlikler, yatak takımları, yemek tepsileri göndermekte kusur etmiyorlardı.
Yardımcılardan bir kısmı, yerli ahbapların kılavuzluğu ile çarşı pazar dolaşarak kışlık zahire düzer, meşhur Sarıpmar yerli bezlerinin en iyi ve u,cuzlarnı seçmiye çalışırken bir kısmı da bağlarda, kır eğlencelerine gidiyorlardı.
Kekeme reis tabur imamını ve daha birkaç kişiyi yanma alarak, kaplıcasının romatizmaya ve erkeklik kuvvetine iyi te-sirlerile meşhur olan uzakça bir dağ köyünü teftişe gitmiş ve iki gün kalmıştı.
Fakat eğlencelerin en parlağı Ömer Beyin Cuma günü ka- : sabadan iki saat uzaktaki çiftliğinde yaptığı davet oldu. Buna ' yardım heyetinden başka, yerli halk ve memurlardan da bazı hatırlı kimseler çağırılmıştı. Program, bir düğün programı kadar yüklü idi. Gündüz sabah serinliğinde hareket edilecek, gece yarısından sonra mehtapta dönülecekti.
Ömer Bey Halil Hilmi Efendiyi de bir mektupla davet etmeyi ihmal etmemişti. Fakat o bu nezakete sadece «Allah bel⬠„* AM.u>cuuxı» uAc ıııuüaoeıe eıtı. ü.ım bilir, belki Bulgar kızı da bulunacaktı; ay ışığı altında sedef gibi pırüdıyan çıplak kolları ile yine oynıyacaktı. Fakat onun da Allah belâsını versin. Güzel bir yemeğin, mide fesadına uğramış hastayı tiksindirmesi gibi Bulgar kızının çıplak hayali de şimdi Halil Hilmi Efendiyi tiksindirmekten başka bir tesir yapamıyordu.
Eşref bu davetten pek memnun döndü. Ömer Beyi göklere çıkarıyor; «sapma kadar kibar adam doğrusu» diyordu.
Bununla beraber davetten Halil Hilmi Efendinin de bir kârı oldu. Ömer Bey bu sefer de Ahmet Masumu davet etmemişti. Doktor Arif Bey bu fırsattan istifade ederek baş muallimi bir yaylı topaç gibi kurdu, kurdu, sonra ortalığı tarumar etmek üzere kasabanın ana caddesine salıverdi. Onu ve onunla beraber de mühendis Deli Kâzımı.
* * *
Fakat her şeyin bir hududu vardır. Kekeme reis günün, birinde:
— Ne yapacağız arkadaşlar, dedi. Aldığımız emir üzerin geldik, her tarafı arayıp tanyarak yorulduk. Fakat bir şey bulamadık. Kaza idaresi merkezi aldatmış demiye pek dilim varmıyacak ama, doğrusu işi çok mübalâğalandırnrşlar. Siz de belki okumuşsunuzdur; bugünkü posta ile gelen İstanbul gazetelerine göre burada taş yağıp kıyamet kopuyormuş. Bana kalırsa keyfiyeti telgrafla mutasarrıfa bildirip avdet müsaadesi istemeliyiz. Yoksa mes'ul oluruz.
Âzamn hemen hepsi geç bile kalındığı reyinde bulundular. İşsiz güçsüz çarşıda, pazarda dolaşmıya utanır olmuşlardı. Ahali kendilerine tuhaf tuhaf bakmiya başlamıştı. Hattâ ara : sıra lastikli sözler bile sarf ediliyordu. Hakikaten burada han odalarında ve şunun bunun evinde daha fazla sefil olmakta mâna yoktu. Hem sancağa dönmeli, hem de doğrusu, fol yok, yumurta yokken ortalığı velveleye veren ve hazineyi zarara sokan kasaba idaresinden hesap istenmeliydi.
Köylere yağ sipariş etmiş bir cerrah ile yerli zenginlerden | birinin kızını istetmiş ve henüz cevap alamamış bir genç me¬mura göre bir iki gün daha beklemekte pek bir mahzur yoktu ama, mademki kısmet zenbili kalkmıştı. Reis telgrafı yazmadan evvel bir kere de kaymakam vekili ile görüşmek muvafık olacağını söylerken kapı açıldı ve Eşref elinde bir telgrafla soluk soluğa içeri girdi:
— Mutasarrıf bey geliyor. Bugün öğle ile ikindi arasında burada bulunacak.