37703.fb2 De?irmen - читать онлайн бесплатно полную версию книги . Страница 23

De?irmen - читать онлайн бесплатно полную версию книги . Страница 23

XXIII. Mutasarrıfın nazik damarları!

Ömer Beyin bahçesinde soğuk alan mutasarrıf bir parça öksürdüğü ve genzi yandığı için ikinci gün evden çıkmadı ve Halil Hilmi Efendiyi pijamasile yatak odasında kabul etti.

İki günlük yorgunluktan sonra bugün bir mola vererek dinlenmek de olurdu ama, validen aldığı yeni bir şifre telgraf buna imkân bırakmıyordu. Ne olacaksa bir ayak evvel olup bitmeliydi. Zaten kaymakamı çağırıp konuşmaktan başka da yaA pılacak bir iş kalmıyor gibiydi.

Mutasarrıf ihtiyaten pencereleri kapalı tuttuğu için oturduğu iskemlede mütemadiyen terliyen kaymakama acıdı.

— Hiç olmazsa yakanızı çıkarsanız, dedi.

Halil Hilmi Efendiyi de az çok resmiyete aykırı bir kılığa sokmak, kendi pijamasını mazur gösterecekti. Fakat o:

— Huzurunuzda teeddüp ederim, diye reddetti.

— Fakat terliyorsunuz.

ÖD

Halil Hilmi efendi kendini tutamadı, çehresine mazlum bir hüzün veren bir gülümseme ile boynunu bükerek:

— Nasıl olsa terliyeceğim efendimiz, dedi. Biraz fazla, biraz eksik. Farkı yok.

Hâmit Bey nükteyi anlamamazlıktan geldi ve:

— Yok efendim ne münasebet, diye gülümsedi. Sonra tekrar ciddileşerek:

— Kıyafetimi mazur görürsünüz değil mi kaymakam bey, dedi. Biraz rahatsızım da., affedersiniz. Bu kılıkta misafir kabulü doğru değil ama...

Halil Hilmi Efendi: «keşke donla gezsen de bana zararın dokunmasa» diye düşündü ve fazla bir telâşla sordu:

— Geçmiş olsun efendimiz, neytiniz var?

— Galiba biraz soğuk aldım. Dün geceki ziyafet hoştu. Fakat nekadar olsa açıkta oturduk.

Halil Hilmi Efendi ilk temasta bir dalkavukluk fırsatı bulmaktan memnun.

— Allaha emanet efendimiz, dedi, havamız hakikaten biraz acayiptir. Zatıâliniz gibi nazik vücutlular biraz ihtiyatlı olmalı. Sivrisinekle sulara da dikkat buyursanız...

Hâmit Bey kışın bile cibinliksiz yatmazdı. İçeceği suyu bü-jnik fedakârlıklarla İstanbuldan getirtirdi. Nitekim buraya da iki binlik Taşdelen getirmişti. Fakat biri arabada kırılmıştı. Bilmiyordu öteki gidinciye kadar yetecek miydi?

Kaymakam «Taşdelen» sözünü işitince derin bir göğüs ge-şirmişti. Mutasarrıf sebebini sordu. O yine kendine açındıracak bir gülümseme ile:

— Taşdelen bendenize «Karakulak» ı hatırlattı. Beykozlu-yum bendeniz...

— Ya!!! Demek siz de İstanbullusunuz? Kaç senedenberi -görmediniz.

— Tam yirmi üç.

— Ne söylüyorsunuz?

— Evet.

— Nasıl dayandınız?

— Allah ne verir de kul götürmez. :

)|

Hâmit Bey. kaba çehresi, iki tarafından ağarmış sakalı ve hafifçe kamburlaşmış omuzları ile eski lalalarından birine ben-ziyen bu adama karşı zaten bir sıcaklık duyuyordu. Yirmi üç yıldanberi Anadoluda yaşıyan bu hemşeride farzettiği İstanbul ve Karakulak hasreti buna bir de tatlı merhamet duygusu ilâve etti.

Halil Hilmi Efendi bunu sezerek işi biraz daha ileri götürdü.

— Bendeniz artık Karakulağı unuittum. Burada içtiğim çay suyundan farketmez hale geldim.

Fakat sizin için ehemmiyetlidir. Buraya iki saat uzaktaki Yörük köyünde İstanbul suları ayarında bir su vardlr. Uzakça olduğu için rağbeit eden yok. Fakat endişe buyurmayın. Bendeniz yarından itibaren getirtirim. Muhterem misafirimize çay suyu içirecek değiliz ya.-.

Mutasarrıf asıl işini unutmuş gibiydi. Halil Hilmi Efendiden sekiz on yaş ihtiyar olduğu halde, belki de merhum lalaya benzediği için, kendini onun yanında çocuklaşmış görüyor ve öyle konuşuyordu. Biraz sonra:

— Peki, kaymakam, bey dedi. Mademki İstanbulu bu kadar özlediniz. O halde buralarda yaşamıya nasıl razı oluyorsunuz?

Kaymakam yine göğüs geçirdi ve gözlerini daldırarak okudu:

«Viran olası hanede evlâdii ayal var»

Hâmit Bey mısraı bilmiyordu:

— Aman ne güzel şey o, dedi. Viran olası hanede... Lütfen tekrar eder misiniz kaydedivereyim şunu. Hakikaten meseledir evlâdü ayal. İnsan her şeye onlar için katlanır değil mi. Çoluk çocuğunuz var tabiî.

Halil Hilmi Efendi gözleri parlıyarak fırsatı yakaladı:

— Var maalesef efendimiz.

— Niçin maalesef dediniz?

— Bendenizin yaralı bir taraf imdir da ondan, Hem dört •il

tane. KimÜ eşikte, kimi beşikte. Bir gözlerimi1 kapasam, yahut başıma başka bir hal gelse, düşünüyorum da...

— Allah esirgesin... Allah esirgesin.

— Yeryüzünde dikili ağacımız yok. Dört çocuk ve hasta, alil bir kadın...

— Hasta mı? Refikanız hasta mı? v -

— Yirmi küsur yıldanberi.

— Aman ne söylüyorsunuz? Nesi var?

Mutasarrıfın edebiyat cihetinden yaya olduğuınu «Vira» olası.. » mısraını bilmemesinden anlamış olan kaymakam, biraz daha şairleşmekte fayda görerek:

— Daha aldığım zaman hazan yapraklan gibi meyyali sukut bir kızcağızdı, dedi.

Devam edecekti, fakat kendi karısından bahsetmek ihtiyacını duyan mutasarrıf dinlemiye taraftar görünmedi. Acele acele onun sözünü keserek:

— Hakikaten güç iştir, dedi. Benim hanım da hasta. Gerçi sizinki kadar uzun zamandanberi değil, fakat sıhhati bana endişe veriyor.

Halil Hilmi Efendi kaşlarını kaldırarak telâş etti:

— Pek üzüldüm buna beyefendi. Neleri var hanımefendinin?

Hâmit Bey tereddüt etti:

— Sinir, merak gibi bir şey.

Kaymakam işi anladığı için hastalığın üzerinde fazla durmadı:

— Çocuklarınız?

— Çocuklarım mı? Benim çocuğum yok ki... Allah vermedi. Bizim viran olası hanede yalnız ayal var ama, sağ olsun, bir düzüne çocuğun yerini tutuyor.

Halil Hilmi Efendi hayretle yerinden kalkarak:

— Nasıl, çocuklarınız yok mu zatıâlinizin? diye sordu.

— Var mı diye biliyorsunuz siz?

— Hayır, yalnız yetişmiş bir kerimeniz, yahut kerimeleriniz var, diye işittim de...

— Keşke öyle olsaydı, fakat yanlış.

Halil Hilmi Efendi bir türlü kendine gelemiyordu. Demek mutasarrıfın kızı yoktu. Böyle olunca Eşrefi kendine damat yapmak hikâyesi baştan başa uydurma idi. Bu hikâye uydurma olunca da Eşrefi, kendi yerine Sarpmara kaymakam tayin ettirmek... Aman yarabbü

O esnada kapı bir iki kere hafif hafif vurulduktan sonra aralanmış, ev sahibi Reşit Beyin başı içeri uzanmıştı:

— Efendim, rahatsızlığınızı merak ettim de., şöyle bir uğ-rayıvereyim dedim, belki bir emiriniz varsa diye...

— Aman efendim, ne zahmet., cidden mahcup olmıya başladım.

— Vazifemiz efendim, vazifemiz. Muhterem misafirsiniz, emanetullahsmız.

— Buyursanıza içeriye.

— Rahatsız etmiyeyim.

— Rahatsız olacak bir şey yok, buyurun canım.

Reşit Bey mutasarrıfın kaymakamla halvet olduğunu bildiği ve sırf bir şeyler öğrenebilmek merakile eve uğradığı halde bundan haberi yokmuş gibi görünerek:

— Huzurunuzda beyefendi bulunduğunu bilseydim bu kadar da rahatsız etmezdim! dedi.

— Estağfurullah., buyurun, oturun. Belediye reisi odanın ortasında durmuştu:

— Müsaade buyurun. Meşgulsünüz, tş arasında olmaz, dedi ve Hamit Beye hiç bir eksiği ve ricası olmadığını bir kere daha temin ettirdikten sonra - sürahideki ısınmış olması lâzım gelen suyu hizmetçiye değiştirterek - dışarı çıktı.